BAKAN BOZDAĞ’DAN KUR’AN-I KERİM SALDIRISINA SERT TEPKİ
Adalet Bakanı Bekir Bozdağ, "Milyarlarca Müslümanın inandığı, kutsal saydığı bir kitaba karşı alçakça bir saldırıyı gerçekleştirenin fiilini, failini görmezden gelmek, izin vermek, koruma altına almak İsveç'in kendi yasalarını bile isteye çiğnemesi demektir." dedi.
Bakan Bozdağ, "Kur'an-ı Kerim yakılırken, seyirci kal, Tevrat'ı yakmak için birisi geldiği zaman ona engel ol. Biz Tevrat yakılsın demiyoruz. Engel olma kararı da doğru bir karar. Ama neden Müslümanların kutsal kitabı Kur'an-ı Kerim'e bu saldırı yapılırken aynı tutumu ortaya koymuyorsunuz?" ifadelerini kullandı.
Adalet Bakanı Bekir Bozdağ, Nevşehir’de Kişisel Verileri Koruma Günü Programında konuştu.
Avrupa'da yaşanan İslam karşıtı ve Kur'an-ı Kerim'e yapılan saldırılarla ilgili Bakan Bozdağ, şunları söyledi:
"Avrupa'da yaşanan olaylar var. İsveç'te kendini bilmez birisi Kur'an-ı Kerim'imizi yaktı. Sonra Hollanda'da asrımızın Ebu Cehillerinden birisi Kur'an-ı Kerim'i orada yaktı. Sonra bu İsveç'teki alçak aynısını bu sefer gitti Danimarka'da yırtma eylemiyle teşebbüs etti. Biz Türkiye olarak halkının yüzde 99'u Müslüman bir ülke olarak hep diyoruz. Biz bütün dinlere, bütün inançlara, bütün etnik kökenlere, bütün farklılıklara saygılıyız. Türkiye'de siz herhangi bir yerde başka bir dinin kutsal kitabına saygısızlık yapıldığına şahit oldunuz mu şimdiye kadar? Yok. Bizim ülkemizde bütün dinler, bütün mezhepler, bütün inançlar, bütün etnik farklılıklar birlikte farklılığı bu ülkenin en büyük zenginliği, en büyük gücü, en büyük hazinesi kabul ederek huzur ve barış içinde yaşıyorlar. Bunu zaman zaman dışarıdan başka ülkelerin istihbarat örgütleri içerideki maşaları, işbirlikçileri eliyle kaşımak isteseler dahi karşılarında daima Türk milletinin basiretini görüyorlar, bugüne kadar muvaffak olamadılar. Bundan sonra da olamayacaklardır. Ama bakın İsveç'te Kur'an-ı Kerim'in yakılması Türk Büyükelçiliği'nin yakınında oluyor. İsveç hükümeti izin veriyor. Polis bu yakma eylemini yapan alçağı koruma altına alıyor zarar görmesin diye ve seyrediyor. Diğer ülkeler de aynısını yapıyor. Şimdi biz acaba dedik ya bunların kanunlarında bu suç değil mi? Niye böyle yapıyorlar? Diye baktığımızda ben incelettim. Şimdi İsveç Ceza Kanunu'na göre, tüm dinler koruma hattındadır. Basit fiiller, dinlere yönelik, basit fiiller iki yıla kadar ağır ve vahim fiillerse 4 yıla kadar hapisle cezalandırılmaktadır. Basit fiili iki yıla kadar ağır fiil dört yıla kadar hapis cezasıyla cezalandırılır diyor. Herhangi bir dini özel koruyan hani Tevrat'la ilgili hemen harekete geçtiler ya Tevrat'ı ya da İncil'i özel koruyan ayrıca bir hükümle yoktur. Her dine saldırı eğer fiil basitse iki yıl eğer ağır ve vahimse 4 yıla kadar hapis cezası öngörüyor. Şimdi İsveç'in başsavcısı da diyor ki 'Soruşturmaya gerek bir şey ben burada görmedim' diyor dosyayı kapatıyor. Ben buradan Türkiye'nin Adalet Bakanı olarak İsveç'in Adalet Bakanına, hükümetine kanunları uygulamakla görevli savcılarına buradan soruyorum; Sizin kanunlarınızı Türkiye olarak biz mi yazdık? Meclisimizde biz mi kabul ettik? Yoksa siz yazdınız, sizin meclisinizde mi kabul edildi? Siz yazdınız. Sizin meclisinizde kabul edildi. Öyleyse sizin meclisinizde kabul edilen kanun hükümleri açık açık diyorsa ki basit fiil iki yıla kadar, ağır ve vahimse 4 yıla kadar hapis cezası yaptırımı uygulanabilir diyorsa İsveç'in savcısı 'Ben bunu soruşturmaya değer görmüyorum. Burada suç yok.' Nasıl diyebilir? Milyarlarca Müslümanın inandığı, kutsal saydığı bir kitaba karşı alçakça bir saldırıyı gerçekleştirenin fiilini, failini görmezden gelmek, izin vermek, koruma altına almak İsveç'in kendi yasalarını bile isteye çiğnemesi demektir.
BU, KABUL EDİLEBİLİR DURUM KESİNLİKLE DEĞİL
Madem hukuk devletiyiz, madem adalet diyoruz, madem insan hakları diyoruz, Kur'an-ı Kerim yakılırken, seyirci kal, Tevrat'ı yakmak için birisi geldiği zaman ona engel ol. Biz Tevrat yakılsın demiyoruz. Engel olma kararı da doğru bir karar. Ama neden Müslümanların kutsal kitabı Kur'an-ı Kerim'e bu saldırı yapılırken aynı tutumu ortaya koymuyorsunuz? İnsan hakları diyorlar. Din ve vicdan hürriyeti diyorlar. Hukuk devleti diyorlar. İfade hürriyeti diyorlar. Peki Müslümanların insan hak ve hürriyetlerinden nasibi yok mu? Din ve vicdan hürriyetlerinden istifade etme, onların hakkı değil mi? İfade hürriyetini kullanma onların hakkı değil mi? Tevrat'a, İncil'e, Hristiyanlığa, Yahudiliğe karşı bir fiil olunca hukuk hemen ayağa kalkıyor, gereğini yapıyor. Ama Müslümanlara dönük, Müslümanların inançlarına dönük, kutsallarına dönük saldırılar olduğu zaman hukuk devlet suspus oluyor. Bu kabul edilebilir bir durum kesinlikle değil.
İSLAM DÜŞMANLIĞININ SOMUT GÖSTERGESİ
Bir de izah ediyor, 'Bu ifade hürriyeti.' Dünyanın hiçbir yerinde birinin kutsalına sövmek ifade hürriyeti kapsamında değildir. Birinin annesine, eşine, sinkaf etmek ifade hürriyeti midir? Çoğalıyor. İfade hürriyeti. İçinizde eşine kendine, evlatlarına etmeyi, ifade hürriyeti sayan, bu kadar geniş düşünen biri var mı? Bilmiyorum. Türkiye'de var mı? Bilmiyorum. Dünyada var mı? Bilmiyorum. Bizim dinimizin kutsalına sövmek bunu ifade hürriyeti olarak gören bir Türk vatandaşı olabilir mi? Olamaz. Yoktur da zaten. Ama bakın onlar İslam'a dönük kutsallara sövmeyi hak ifade hürriyeti kapsamına alıyorlar. Bu onların İslam düşmanlığının somut göstergesidir.
MÜSLÜMAN DÜŞMANLIĞI YAPIYORLAR
Esasında Avrupa'da artan ırkçılık, yabancı düşmanlığı biraz yumuşatarak İslamofobi diyorlar ama ben çok net söylüyorum. İslamofobi falan değil bu, bal gibi İslam düşmanlığı, Müslüman düşmanlığı yapıyorlar. Bunlarla bizim mücadele etmemiz gerekir. İnsan hak ve hürriyetleri, hukuk devleti, din ve vicdan hürriyeti ifade hürriyeti kavramlarını Dolayanların çifte standardını da bizim yüzlerine vurmamız gerekiyor.
ONLARIN ADALET ANLAYIŞI SADECE KENDİ VATANDAŞLARI İÇİN
Nevşehir'den de Avrupa'da çok hemşerimiz var. Türkiye'den çok vatandaşlarımız var. Oradaki adalet anlayışıyla Türkiye'deki adalet anlayışını mukayese ettiğimizde çok açık bir gerçek ortaya çıkıyor. Onların adalet anlayışı sadece kendi vatandaşları içindir. Uygulamalar bunun aksini göstermiyor. Tam uygulamalar bunu doğruluyor. Neden? Bakın Rusya-Ukrayna Savaşı oldu. İngiltere başta olmak üzere pek çok ülke kendi vatandaşı olmuş yıllarca yaşayan Rusların mal varlıklarının hepsine birden el koydular. Nerede hukuk? Yok. Madem hukuk, bu senin vatandaşın yahu. Rus asıllı olabilir, vatandaşlık vermişsin artık İngiliz vatandaşı, Amerikan vatandaşı olmuş. Niye bunun mal varlığına el koyuyorsun? Senin hukukunda birinin mal varlığına el koymanın usulü belli. O usulü niye işletmiyorsun? İşletmiyorlar. Savaş çıktı o zaman ne kadar İngiliz tebaasına sonradan savaş çıkan ülkeden birisi varsa hepsinin her şeyine, malına, mülküne el koyuyorlar. Adeta orada esir muamelesi yapıyorlar. Nerede vatandaşlık hakları? Nerede hak? Nerede hakkaniyet? Nerede adalet? Yok.
ORAYA ULAŞMASIN DİYE FAİL KOYMADILAR
Avrupa'nın her bir yerinde her gün her gün onlarca Türklere ait vakıflar, dernekler, camiler, iş yerleri saldırıya uğruyor. Sonuç? Sıfır. Yakalanan ceza alan var mı? Bakıyorsunuz, yok. En meşhur dava, NSU Davası vardı, vatandaşlarımızı orada fırında yakmışlardı biliyorsunuz. Ne faillerine ulaşıldı. Kaç tane soruşturulan… Ya ölü bulundu ya öldürüldü. Çünkü o işin ucu Alman Devleti'ne doğru gidiyordu. Oraya ulaşmasın diye fail koymadılar, hepsini temizlediler. Nerede hak? Nerede adalet yanan Türk olursa adalet başka eğer kılına dokunulan Alman olursa adalet başka. Böyle bir şey olabilir mi? Adalet böyle.
NEREDE SİZDE ADALET?
Mülteciler geliyor. Aylan bebek cesedi kenara vurdu. Yunanistan bir yandan denizde ölümü atıyor. Öbürleri tel örgüler örmüş. Kalkıp bize adalet dersi veriyorlar. Yahu nerede sizde adalet? Aylan bebek o sabi sübyan orada vefat ederken bütün çocuklar masum cennetlik diye bütün dinler de ittifak etmişken bu masumlar ölürken, ölüme terk edilirken ölüme terk edenler karşısında sizin adaletiniz nerede? Yok adaletleri. Bunları bu ölüme terk eden çocukları terk edenler karşısında Yunanistan'a tel örgüler ören devletlere ve üzerine hedef gözetmeksizin esas mermiyle ateş eden polise askere izin veren, hükümetlere bir sözünüz yok mu? Amerika'da da olsanız, Avrupa'da da olsanız emin olun vatandaşlığa geçen Türkleri de var, başka ülkelerden de insanlar var. Vatandaş değil 50 sene 1000 sene oranın vatandaşı olun, size Alman gözüyle bakmıyorlar, düşman gözüyle bilinçaltı bakmaya devam ediyorlar. Adaleti de öyle uyguluyorlar. Hak hukuk tevzih ederken de tevzihi de öyle yapıyorlar.
KENDİNE GÖRE UYGULUYOR
Bakın Türkiye'de terör irtibatlı partilerle ilgili geçmişte verilen davalar var. Gitti, AİHM hepsini dava eden partileri haklı gördü. Ama İspanya'da Herri Batasuna var, onunla ilgili dava açıldı, kapatma verdi Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi 'Çok haklı' dedi bu mahkeme. Leyla Şahin, Merve Kavakçı başörtüsüyle ilgili onca haksızlığa uğradılar, AİHM'e gittiler, din ve vicdan hürriyetini ayaklar altına alıp 'Türk Mahkemesi haklı' dediler, 'Hak ihlali yok' dediler. Ama bir başkası gitse burada 'Hak ihlali var, bu doğru.' Türkiye'nin aleyhine, Türk milletinin huzur, düzen ve refahını, iç barışını bozacak bir şey varsa adalet o. Herri Batasuna’ya veriyorsun da neden Türkiye'yle ilgili gelenlere vermiyorsun? Refah Partisi kapatıldı. O zaman gitti AİHM davayı haklı gördü. Kararı haklı gördü. Refah'ın davasını da reddetti. Çifte standart. Ama Türkiye'den bir başka parti gidiyor, terörle ilgili her türlü değerlendirmeyi aziz Türk milleti yapıyor, biliyor. Ona hak ihlali veriyor, terörle uzaktan yakından hiç ilgisi olmayan bir partiye hak ihlali vermiyor, 'Bu karar doğru' diyor. Nerede adaletiniz sizin? Onun için adalet kavramı yüce bir kavram. Ama dikkat ederseniz herkes bu kavramın altını kendine göre dolduruyor, kendine göre uyguluyor.
Avrupa'nın hem Kur'an-ı Kerim'e hem Müslümanların kutsallarına hem de yabancılara karşı yaklaşımında hak da yok, adalet de yok. Haksızlık var, zulüm var ve o yüzden de göz yumuyorlar. Tevrat'a gelince kapıları kapatıyorlar. Ama Kur'an-ı Kerim'e gelince koruma altına alıp seyrediyorlar. Buradan bir kez daha söylüyorum. Değil Avrupa, bir dünya bir araya gelse Kur'an'ın Mushaf'larını tek tek yırtsalar, yaksalar dahi Kur'an'ı yok etmeyi beceremezler. Çünkü inancımıza göre Kur'an'ı indiren Rabb'imiz 'Onu biz indirdik, muhafızı da biziz' diyor. Muhafızı Allah olanı kimse yok edemez. Ebu Cehil, Peygamberimiz zamanında yok etmek için uğraştı, aciz kaldı. Asrımızın, asırların nice Ebu Cehilleri geldi, Kur'an'ı ve İslam'ı yok etmek için uğraştılar. Aciz kaldılar. Ve Kur'an, İslam onları aciz bırakmaya devam etti. Bundan sonra da İsveç'te başka yerde böyle haddini bilmez, kendini bilmez şeytanlar çıkacaktır. Ama bunların hiç Hiçbiri Kur'an'a Kur’an'ın yüceliğine, Kur'an'ın varlığına zarar veremeyecektir. Kur'an kıyamete kadar var olacak, kıyamete kadar gelecek nice Ebu Cehiller de onun karşısında aciz kalmaya Allah'ın izniyle devam edecektir.
HAKSIZLIĞA HAKLA CEVAP VERMEYE DEVAM EDECEĞİZ
Biz Müslüman bir ülkenin vatandaşları olarak bütün dinlere saygılı olmaya, onların hak ve hukuklarını kendi dinimizde olanların hak ve hukukları gibi görüp korumaya onlar ne yaparlarsa yapsınlar devam edeceğiz. Bu hem bizim dinimizin hem Anayasamızın, yasalarımızın hem de kültür ve medeniyetimizin bize olan emridir. Biz böylesi büyük bir inanışın büyük bir medeniyetin mensupları olarak haksızlığa haksızlıkla, yanlışa yanlışlıkla değil, haksızlığa hakla, adaletle, doğruları ısrarla savunmak ve uygulamakla cevap vermeye devam edeceğiz."
Kişisel Verileri Koruma Günü'nün hayırlı olmasını dileyen Bakan Bozdağ,
Türkiye'nin, 20 yıl içerisinde her alanda büyük değişiklikler yaşadığı gibi insan hak ve hürriyetlerinin korunması, güçlendirilmesi ve geliştirilmesiyle, hukuk devletinin tahkim edilmesi anlamında da pek çok önemli reformlara, gelişmelere sahne olduğunu belirtti.
Bakan Bozdağ'ın konuşması şöyle devam etti:
BAMBAŞKA BİR NOKTAYA GELDİK
"Türkiye'de hak arama yolu dendiği zaman bir idareye başvuru yolunuz var, iki oradan netice almazsanız yargıya başvuru yolu var. Tabiri caizse iki hak arama yolu var bizim vatandaşlarımızın. 2002 öncesi için söylüyorum. Bugün geldiğimiz noktaya baktığımızda hak arama yollarının arttırıldığını görüyoruz. Bambaşka bir noktaya geldik.
Türkiye, Hem kişisel verilerin korunması hakkı anayasal güvenceye kavuşturuldu ve bunun üzerinden Kişisel Verileri Koruma Kurumu kurularak kişisel verilerle ilgili yeni bir hak arama yolumu ortaya koyduk. Her bir vatandaşımızın Anayasamızdaki temel hak ve hürriyetleriyle Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesindeki örtüşen hürriyetlerden herhangi birisi kamu gücü ihlal edildiği takdirde bireysel başvuru hakkı getirdik. Bugün her bir vatandaşımızın temel hak ve hürriyetlerinin haksız bir şekilde kamu gücü tarafından ihlal edildiği iddiası varsa Türk Anayasa Mahkemesine bireysel başvuru yapabilmekte. Adeta Türkiye Anayasa Mahkemesi bir Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi vasfıyla durumdadır.
BİLGİ EDİNME HAKKININ KULLANILMASIYLA İLGİLİ YASAL DÜZENLEMEYİ ÇIKARDIK
Bilgi edinme hakkı daha önce sadece dilekçe hak verme imkanı vardı. Ama bilgi edinme hakkı diye bir hak Türkiye'de yoktu. Şimdi Anayasa 74’te bilgi edinme hakkını, bir kişisel verileri korunmasını isteme hakkı gibi temel haklar arasına aldık. Bilgi edinme hakkının kullanmasıyla ilgili yasal düzenlemeyi de çıkardık. Vatandaşlarımız şimdi kendileriyle kamuyla ilgili herhangi bir konuda bilgi edinmek istediği zaman devletin her kurumuna müracaat etmek imkanı var. Müracaat edilen kurumların da belli bir süre içerisinde derhal bu müracaatlara cevap verme zorunluluğu var.
İDARENİN İŞLEYİŞİYLE İLGİLİ ŞİKAYETLERİ İNCELEMEK ÜZERE OMBUDSMANLIĞI KURDUK
Öte yandan idarenin işleyişiyle ilgili şikayetleri incelemek üzere Ombudsmanlığı kurduk. İdarenin işleyişiyle ilgili şikayetleri inceleyen Meclisimiz adına denetim yapan Ombudsmanlık verdiği tavsiye kararlarıyla idarenin işleyişindeki pek çok aksaklığı hem tespit etmekte hem de bu tespit edilen aksaklıkların giderilmesi konusunda tavsiyelerde bulunmakta. İdari makamlar bu tavsiyelerin gereğini yerine getirmektedir.
İNSAN HAKLARI VE EŞİTLİK KURUMUNU KURDUK
Eşitlik ilkesini vatandaşlarımızın hak ve hukukunu özellikle kadınlar, çocuklar, engelliler, şehitlerimizin yakınları ve gazilerimizle ilgili yepyeni bir noktaya taşıdık. 10. maddede dedik ki biz 'Bundan sonra kadın ile Türkiye'de erkek arasındaki eşitsizliği Anayasadaki eşitlik ilkesinin varlığı halinde kapatma şansımız yok.' Çünkü yapacağımız her düzenleme eşitlik ilkesine takılabilir, atacağımız her adım eşitlik ilkesine aykırı görülebilir. Onun için Anayasaya çok açık hüküm koyduk, kadınlar ile çocuklar, yaşlılar, engelliler, şehitlerimizin yakınları ve gazilerimiz hakkında yapacağımız kanuni düzenleme, alacağımız tedbirler eşitlik ilkesine aykırı yorumlanamaz dedik. Ve bütün eşitlikle ilgili, insan haklarıyla ilgili konuları değerlendirmek üzere de İnsan Hakları ve Eşitlik Kurumunu kurduk. Orada ayrı bir hak arama yolu oldu. Eşitlikle ilgili, insan haklarıyla ilgili saydığım hak arama yolları dışında haklarının ihlal edildiğini düşünen vatandaşlarımız bu kurumlara da müracaat etmekte haklarını arayabilmektedir.
Son 20 yıl içerisinde yeni ihdas ettiğimiz hak arama yollarıyla bir yandan hukuk devletini güçlendirdik, bir yandan insan haklarımız için daha güvenceli anayasal imkanlar ortaya koyduk.
Öte yandan da belki de en önemlisi devletin bütün kurumlarını yasama, yürütme, hepsini doğrudan vatandaşın denetimine açtık. Eskiden sadece müfettişler denetlerdi ya da yasada kim yetkiliyse onlar bakardı. Ama şimdi bu düzenlemelerle hakları ihlal edilen ya da bilgi edinmek isteyen ya da idarenin işleyişinden şikayeti olan her bir vatandaşımız doğrudan verdiği dilekçelerle hak arama yollarını kullanmak suretiyle devleti meclisi yürütmeyi denetleme hakkına sahip oldu.
KİŞİSEL VERİLERİN KORUNMASI YAŞAM HAKKININ KORUNMASIYLA EŞDEĞER
Kişisel verilerin korunmasını istemesinin bir hak olarak düzenleyen maddeye baktığımızda vatandaşlarımıza bir defa kişisel verilere erişme hakkı getiriyor. Çok önemli. Eriştiği kişisel verileri öğrenme hakkı getiriyor. Bu daha da önemli. Öğrendiği verilerin hangi amaçla toplandığını bilme hakkı getiriyor. Toplanan verilerin amacı doğrultusunda kullanılıp kullanılmadığını öğrenme hakkı getiriyor. Yanlış ya da eksik bilgi varsa yanlışı sildirme eksiği de tamamlama hakkı veriyor. Bugün yaşam hakkı ne kadar kıymetliyse insanı yüceltiyorsa, koruyorsa yaşam hakkını korumak insanın varlığını koruyorsa onun güven ortamında yaşamasına imkan veriyorsa artık gelinen noktada kişisel verilerin korunması yaşam hakkının korunmasıyla eşdeğer bir haktır.
ŞİMDİ HER VATANDAŞIN ELİNDE İMKAN VAR
Hepimizin mahremiyeti var. Kişisel verisi var. Özel hayatı var. Sakladığı var. Bildiği var, bilmediği var. Bütün bunların herkesin elinde çarşaf çarşaf dolaşması hem toplumsal huzuru bozması bakımından. Hem aile içi hem kamu düzeni hem de pek çok başka sorunlara yol açtığı da tartışmadan uzaktır. Onun için vatandaşlarımızın kendileri hakkında 'Devletim beni nasıl tanıyor?' diye bir soru sormak istediğinde dün bunun cevabı yok. Ama bugün var. Herhangi bir kuruma müracaat ettiğinizde kendinizle ilgili verileri o kurum size vermek zorundadır. 'Ne amaçla topladın?' diye sorduğunuzda amacını açıklamak zorundadır. 'Amacı doğrultusunda kullanıyor musun, kullanamıyor musun?' Diye sorduğunda kullanıp kullanmadığını size bildirmek zorundadır. Bu, büyük bir güç değil mi? Her bir vatandaşı devleti karşısında güçlü kılan, itibarını koruyan, verilerini koruyan, hukukunu saygınlığını koruyan büyük bir reform değil mi? Dün kimse bunu soramıyordu. 'Senin hakkında ne var?' Bilmiyor. Öğrenmek istediğinde 'kusura bakma' diyor. 'Ben temiz bir insanım. Hiçbir eksiğim yok, yanlışım yok. Şunları yapmadım' bunları kimse dinlemiyor. Ama şimdi her vatandaşın elinde imkan var. Bunları öğrenmek ve bunlarla ilgili devlet, yanlış yapıyor mu, yapmıyor mu? Devlet derken bütün kamu kurumlarını, idareyi, Meclisi, yürütmeyi, hepsini kastediyorum. İdari birimleri kastediyorum. Hatta tüzel kişiler bakımından da özel, kamu özel veri toplayanlara da sizin özel hukuk tüzel kişilerine de bunları sorma ve onların da bunlara cevap verme zorunluluğu vardır. Herkes bu hakları doğru dürüst, yerli yerince kullandığı zaman hukuksuzlukların önüne birlikte geçebiliriz. Onun için de ben her bir Türk vatandaşını kişisel verilerinin korunması hakkını bilmesini, bu hakkını kullanmasını, bu verilerin kimde, nerede, nasıl toplandığını, nasıl kullanıldığını öğrenmesini ve bilmesini istirham ediyorum.
TÜRK CEZA KANUNU’NDA AYRI AYRI SUÇLAR OLARAK DÜZENLENDİ
Çünkü bu herkesi hukuk sınırları içerisine çekmeye zorlayacak, herkesi hukuka uygun veri toplamaya zorlayacak ve herkesi toplanan verileri korumaya zorlayacak. Eğer veriler hukuka uygun toplanmıyorsa, eğer veriler toplanıp da hukuka uygun korunmuyorsa o zaman işte kişisel verileri koruma kurumuna müracaat ederek bunlarla ilgili yaptırımların uygulanmasını pekala isteyebiliriz. Ayrıca Türk Ceza Kanunu'nda iletişimin hukuka aykırı bir şekilde kaydedilmesi, kişisel verilerin elde edilmesi başkalarına verilmesi müstakil ve ayrı suçlar olarak düzenlenmiştir. Sadece idari yaptırım değil eğer sizin kişisel verilerinizi sizin rızanız dışında hukuka aykırı bir şekilde telefona kaydediyorsa, videoya alıyorsa yahut da size ait bilgileri herhangi bir şekilde elde edip hukuka aykırı bir yolla elde edip bunları başkasına veriyorsa, ifşa ediyorsa Türk Ceza Kanunu bakımından bunlar ayrı ayrı birer suçtur. Cezai yaptırımları vardır. Onun için de vatandaşlarımızın bu noktada haklarını bilmesi ve araması son derece önemli olduğunu buradan bir kez daha ifade etmek isterim.
SOSYAL MEDYADA TEYİT ETMEDEN İTİMAT ETMEYİN
Sosyal medyanın, elektronik medyanın, internetin bulunduğu yerler adeta fitnenin, fesadın, iftiranın, yalanın, çarpıtmanın, manipülasyonun serbest atış alanı haline geldi. Onun için de her bir vatandaşımızın bu alanlarla ilgili izlerken takip ederken bu gerçeği gözden ırak tutmaması lazım. Oradaki bilgilerin kim tarafından söyleniyorsa söylensin. Teyit etmeden itimat etmek, itimat edeni perişan edebilir. Pek çok hataya sevk edebilir. Tertemiz insanlara kirli, kirli insanlara temiz demek zorunda bırakılabilir. Nitekim öyle hadiseler oluyor. Yargıda da cereyan eden konular kamuoyu kalkıyor linç linç inç ama dosyaya bakıyorsunuz bir şey yok. Temiz dediğinizde de temiz diyen vay deyip üzerine hücum ediyorlar. Neredeyse namusluya namuslu demek namussuza namussuz demek toplumun lincine maruz kalmaya neden olur hale geldi. Onun için de sosyal medya kullanırken elektronik alanda bilgi edinirken edinilen her bilgiyi teyit etmek ve toplumdaki bu tür alanlardan toplumun içerisine yayılacak kokuları, pislikleri, iftiraları, fitne, fesadı, yalanı, çarpıtmayı yok etmek bakımından son derece büyük önem arz etmektedir.
YENİ DÖNEMDE BİZ BU ALANDA AĞIR CEZAİ YAPTIRIMLARI KOYACAĞIZ
Sosyal medyada terör örgütleri cirit atıyor. Sosyal medyada istihbarat örgütleri cirit atıyor. Parayla çalışan troller cirit atıyor. Kim haklı söylüyor biliyor musunuz? Yok. Baktırıyoruz, büyük bir kısmı terör örgütlerinin hesapları. Başka başka ülkelerin kurdurduğu hesaplar oradan da Türk vatandaşları bilerek veya bilmeyerek onlardan alıyorlar, yayıyorlar. Veya öbür taraftan troller parayla çalışan ekipler ver parayı istediğin iftirayı atıyorlar. Allah korkusu yok. Kuldan utanmaları yok. Hukuktan korkuları yok. Bunlarla bizim Türkiye'nin huzuru için, milletimizin onur ve haysiyetinin korunması için kişisel verilerinin hak ve hukukunun korunması için amasız, fakatsız, lakinsiz bir mücadele şarttır. Çünkü sosyal medya, internet alanı kişisel verilerin her bir vatandaşımızın haysiyetinin, itibarının yok edildiği bir alana maalesef dönüştü. Onun için buradan bir kez daha söylüyorum. Yeni dönemde biz bu alanda ağır cezai yaptırımları koyacağımızı Nevşehir'den bütün Türkiye'ye ilan ediyorum. Çünkü bu konuda koyduğumuz cezai tedbirlerin yeterli olmadığı ortaya çıktı. Onun için cezaları ağırlaştıracağız. İftira eden cezasını göze alsın, iftirasını yapsın. İnsanların onur ve haysiyetini yok etmek için tehdit, şantaj, para almak için bu mecraları kullananlar bundan sonra bir defa değil bin defa düşünmek zorunda kalacaklar. Çünkü biz bunlarla hukuk yoluyla mücadele etmezsek edemezsek bizim aziz vatandaşlarımız bunu mücadelesini yapamazlar. Devlet olarak bu konuda gereken adımları atacak, bugüne kadar gözden geçirecek, dünya örneklerine bakacak ve yeni dönemde de bunlara farklı bir gözle yaklaşacağımızı da buradan ifade etmek isterim.
VERİLERİMİZİN GÜVENLİĞİNİ YABANCI ÜLKELERE HAVALE ETMEMİZ SÖZ KONUSU OLAMAZ
Kişisel verilerin teknolojinin bu kadar güçlendiği, hızlandığı bir dönemde sadece Türkiye ile sınırlı değil. Bir dünyayla sınırlı değil. Bütün evrende korunmaya ihtiyacı var. Artık 'Siber vatan' diyoruz. Vatan sadece 'Mavi Vatan' veyahut da kara vatan değil. Mavi Vatan hem kara vatan hem hava vatan ama bir de artık 'siber vatan' var. Bizim verilerimizin güvenliğini yabancı ülkelere havale etmemiz söz konusu olamaz. Yerli ve milli üretimlerle verilerimizi daha güvenli hale getirecek adımları atıyoruz. Devletimizin her yeriyle ilgili siberle alakalı ciddi birimler kuruldu, ciddi adımlar atıldı. Önümüzdeki dönemde bunları daha da geliştireceğiz. Bir ülkenin siber güvenliğini yabancı ülkelere emanet etmesi o ülkenin sınır güvenliğini kendi askerine değil yabancı askerlere emanet etmesi kadar tehlikelidir. O ülke için büyük bir tehdittir kabul edilemez bir durumdur. Onun için de bu güvenlik konusunda devlet elbette gereğini yapacaktır. Yapmaya da devam ediyor. Ama vatandaşlarımızın da kendi kişisel verilerinin güvenliği için de dikkatli olmaları lazım.
Son dönemlerde özellikle sosyal medya, dijital mecralar kullanılmak suretiyle dolandırıcılık suçunun işlenmesinde ciddi derecede artışlar var. Neredeyse dosyalara baktığınızda böyle her gün üst üste koyuyor, koyuyor artıyor. Burada elbette devlet tedbir alacak. Ama en büyük tedbiri de biz vatandaşlar olarak kendimiz alacağız. Piyasa, sahtekarlarla, dolandırıcılarla, sosyal mecralar üzerinden vatandaşımızı çarpmak isteyenlerle elbette devlet hem yargısıyla, hem güvenlik güçleriyle, hem de iletişim teknolojileriyle, bütün boyutlarıyla mücadelesini yapıyor. Ama bütün bunlara rağmen bakıyoruz artıyor. Onun için bu mücadelede başarı için vatandaşlarımızın desteğine büyük ihtiyaç var. Onun için diyoruz, her hesap kimdir, nedir? Bilmeden, etmeden oralara girmemek, bakmamak oraları kullanmamak lazım. Bir sormak lazım. Bu kimin nesi? Kimin fesi? Bilmek lazım. Sonra bilmeden etmeden oraya girip dolandırıldıktan sonra da devlete kızmaya kimsenin hakkı olmaması lazım. Kimse sizi zorlamıyor. Ama bir bakıyorsunuz rakamlar korkunç. Onun için bu alanda da bir çalışmamız var. Acaba daha ne tedbir alabiliriz? Bunun üzerinde de kafa yorduğumuzu buradan bilmenizi özellikle istirham ediyorum. Yeni dönemde bununla ilgili de yeni adımlar atacağız. Ama vatandaşlarımızın da bunları bilmesinde fayda var.
KİŞİSEL VERİLERİMİZİ BÖYLE ULU ORTA HER YERE DAĞITMAKTAN VAZGEÇELİM
Bir kişinin kişisel verisini iki şekilde alabilir kurumlar ya da özel yerler. Ya kanunda açıkça yazılı olacak ya da kişi açık rıza ile izin verecek. Sizin rızanız yoksa hiç kimse sizin TC kimlik numaranızı da telefonunuzu da sizden alamaz. Ya da kanun açıkça yazmamışsa o zaman da kanun açık yazmış diyelim eğitim kurumlarında vereceksiniz. Askere gidiyorsunuz, vereceksiniz. Mahkemede var, kanun yazıyor. Buralarda sağlık tesisine gidiyorsunuz, yazıyor buralarda. İşin işlemesi, yürümesi için vermek zorundasınız. Ama diyelim bir AVM'ye gittiniz, TC kimlik numaranızı vermek zorunda değilsiniz. Kanun ver demiyor. Sizin rızanıza bağlı. Telefonunuzu verin. Vatandaş telefon da veriyor. Kimlik numarasını da veriyor. Verdiğiniz telefonunuzu kimlik numara kime gitti o? Veri koruma sorumlusu hepsinin olması lazım. Gösteriyorlar göstermelik. Ama ne kadar koruyorlar? Nereye aktarıyorlar? Bilen yok. Onun için de bu konuda verileri kimlerle paylaşıp kimlerle paylaşmayacağımızı da bizim çok ama çok iyi bilmemiz lazım. Her yere telefon numaramızı veriyoruz. Her yere TC kimlik numaramızı veriyoruz. Ondan sonra da başımıza gelmedik, kalmıyor. Vermek zorunda değiliz. Ben buradan da bütün vatandaş çağrıda bulunuyorum. Alışveriş yaparken Türkiye Cumhuriyeti kimlik numaramızı vermek zorunda değiliz. Telefon numaramızı vermek zorunda değiliz. İsteyebilir işletme sahibi. Ama siz vermek istemediğinizde sizden zorla bunu alamaz. Onun için de kişisel verilerimizin böyle ulu orta her yere dağıtmaktan vazgeçelim.