Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Vedat Bilgin, Memur-Sen'in ev sahipliğinde düzenlenen Uluslararası Emek ve Dayanışma Kongresi'ne iştirak etti.
Bilgin, burada yaptığı konuşmada Bartın'da meydana gelen maden kazasıyla ilgili, kazadan hemen sonra olay yerine gittiklerini söyledi. Maden işçilerinin aileleriyle görüştüklerini belirten Bilgin, "Bu tür kazaların kaza olarak kalmasını, yani bütün tedbirlerin alınarak, bütün sorunları ortaya çıkartarak, bütün sorumluların cezalandırılmasını elbette ki istiyoruz. Ben de bu konuda 6 müfettiş ve iş güvenliği uzmanıyla bu işin üstüne gidiyorum ve bunları ortaya çıkartmalıyız" dedi.
Küresel çapta salgın sonrasında ortaya çıkan tedarik sorununa ve üretimin durma noktasına geldiğine değinen Bilgin, bu süreçte Avrupa gibi gelişmiş bölgelerde bile resesyon beklentisi olduğunu, uzun yıllar enflasyondan habersiz yaşayan ülkelerin bile enflasyonla karşı karşıya kaydetti.
“Dijitalleşme Sürecinde Ortaya Çıkan Yeni Üretim Şekilleri Dönüşüm Sürecini Meydana Getirdi”
Bilgin, yaşanan salgının dünyadaki küresel kapitalist sistemin krizinin derinleşmesine ve bu derinleşmenin de enflasyon başta olmak üzere birçok konunun daha yoğun şekilde hissedilmesine yol açtığını ifade etti. Dijitalleşme sürecinde ortaya çıkan yeni üretim şekillerinin meydana getirdiği dönüşüme değinen Bilgin, bu dönüşümün bir krize gebe olduğunu, birçok düşünürün önceden söylediğini hatırlattı.
Böyle bir ortamda krizin iyi analiz edilmesi gerektiğini söyleyen Bakan Bilgin, şöyle devam etti:
"Bugün sık sık kullanılan kavramlar var. Sürdürülebilirlik diye. Neyi sürdüreceksiniz? Değil mi? Bunu sormak lazım. Bir kavram niye bu kadar çok kullanılıyor? Çünkü birçok şey sürdürülemez hale gelmiştir. Soluk aldığımız havanın temizliği sürdürülemez hale gelmiştir. Değil mi? Kyoto Sözleşmesi'ni kim imzalamıyor? Başta Amerika Birleşik Devletleri, dünya kapitalizminin merkezi olan ülke olmak üzere, dünyayı en fazla kirletenler imzalamadı. Bırakın havayı, insanların en tabii hakkı olan su, toprak kirlenmeye başlamıştır. Yani gıdayı ürettiğimiz besin değerlerini ortaya çıkaran toprak kirlenmiştir. Su, sular kirlenmiştir. Nehirler, koca nehirler kirlenmiştir. Şimdi denizler tehlike sinyali vermektedir. Bunu bütün insanlık boyunca milyonlarca yıl tertemiz tutan insan hayatı, daha önceki yaşama biçimleri, nasıl olmuş da bunu gerçekleştirememişken, böyle bir felakete yol açmamışken, 200 yılda dünya sistemine hakim olan dünya kapitalizmi, bu felaketi insanlığın başına bela olarak açmıştır, bunu eleştirmemiz, bunu sorgulamamız lazım."
Salgın sonrası ortaya çıkan krizin, kapitalizmin sürdürülemez olduğunu ortaya çıkardığına vurgu yapan Bilgin, sözlerine şunları ekledi:
"Bugün başka bir şey ortaya çıktı. Aslında reel ekonominin üretimi aritmetik olarak artıyor. Reel ekonominin karları aritmetik oranlarda artıyor ama finans kapitalin karları geometrik olarak artıyor. 2008'de yaşanan ekonomik kriz aslında rakamsal olarak bunu doğruladı. Bugün de bu devam ediyor. Demek ki ortada kapitalizmin sağlıksız, insan hayatını tahrip eden büyüme modeli var. Bu büyüme modeli insanlığı tahrip ediyor. Her şeyden önce emekçileri tahrip ediyor. Emekçilerin hayatını yok ediyor. Onun için tam bu aşamada, uluslararası emek örgütlerinin, sendikaların, emeğin yanında olan siyaset yaklaşımının, siyaset anlayışlarının, uluslararası kuruluşların, yardım kuruluşlarının, dayanışma kuruluşlarının mücadelelerini yeni bir stratejiye dayandırarak sürdürmeleri lazım."
“Emek Ve Dayanışma Bizim Temel Kavramımızdır”
Bilgin, dünyanın her yerinde yaşayan insanların haklarının olduğunu, o hukuku korumanın da başta Birleşmiş Milletler olmak üzere uluslararası kuruluşların sorumluluğunda bulunduğunun altını çizdi.
Kongre kapsamında bugün kuruluşu ilan edilecek Uluslararası Emek Konfederasyonu'nun çok anlamlı olduğunu, bu örgütün işçilere motivasyon vereceğini kaydeden Bilgin, "Emek ve dayanışma bugün bizim temel kavramımızdır. Emeğe, dayanışmaya, sosyal diyaloğa, sosyal mücadeleye ihtiyacımız var" ifadelerini kullandı.