ADALET BAKANI BEKİR BOZDAĞ, A HABER CANLI YAYININDA GÜNDEME İLİŞKİN AÇIKLAMALAR YAPTI

ADALET BAKANI BEKİR BOZDAĞ, A HABER CANLI YAYININDA GÜNDEME İLİŞKİN AÇIKLAMALAR YAPTI

ADALET BAKANI BEKİR BOZDAĞ, A HABER CANLI YAYININDA GÜNDEME İLİŞKİN AÇIKLAMALAR YAPTI

BOZDAĞ: CHP'LİLERİN YAPTIĞI ŞEY, MAHKEMEYE BASKINDIR

Adalet Bakanı Bekir Bozdağ, Yalova’da CHPlilerin mahkeme salonunda hakimlere hakarette bulunup, tehdit etmesiyle ilgili yargısal sürecin devam ettiğini belirterek, “CHP'lilerin yaptığı şey, mahkemeye baskın vermektir. Adeta basıyorlar. Bütün bunların hepsini reddediyoruz.  Kabul edilemez şeylerdir. Kendini ve haddini bilmezlik olduğunu da buradan bir kez daha söylüyorum” dedi.

A Haber canlı yayınında soruları yanıtlayan Bakan Bozdağ, gündeme ilişkin önemli açıklamalarda bulundu. Anayasa değişikliği teklifi ile ilgili siyasi partilerin Meclis grupları ile görüşmeler yapıldığını hatırlatan Bakan Bozdağ, görüşler doğrultusunda teklife son şeklinin verileceğini kaydetti. CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun uyuşturucu iddialarıyla ilgili Türkiye’ye iftira attığını vurgulayan Bakan Bozdağ’ın konuşmasından bazı bölümler şu şekilde:

YALOVA'DA YAŞANAN OLAY, YARGININ BAĞIMSIZLIĞI VE TARAFSIZLIĞIYLA İLGİLİ BÜTÜN İLKELERİ AYAKLAR ALTINA ALAN BİR HADİSEDİR

Yargı yetkisi bağımsız ve tarafsız mahkemelerce kullanılır. Hakimler görevlerini,  Anayasa, kanun ve hukuka bağlı vicdani kanaat ile yerine getirirler. Hiç kimse hakimlere, savcılara emir ve talimat veremez. Tavsiye ve telkinde bulunamaz. Yargıda olan bir konuda yetkisinin kullanılmasına ilişkin Meclis’te dahi görüşme yapılamaz ki yargı baskıdan uzak, endişeden uzak çok rahat bir biçimde görevini yapsın diye. Şimdi Yalova'da yapılan yargılama sırasında şahit olduğumuz şey Anayasa’da ifadesini bulan hukuk devleti ve yargının bağımsızlığı ve tarafsızlığıyla ilgili bütün ilkeleri ayaklar altına alan bir hadisedir.

CHP'LİLERİN YAPTIĞI ŞEY MAHKEMEYE BASKINDIR

Bir defa CHP'lilerin yaptığı şey mahkemeye baskın vermektir. Adeta basıyorlar. Böyle parmak sallıyorlar mahkeme heyetine. Onlara tehditler savuruyorlar. Yetmiyor hakaret edenleri var ve orada yargı görevi yapanları aleni bir şekilde etkileme suçu dahil  adil yargılamayı etkilemeye teşebbüs dahil hakaret dahil pek çok ta kanunlarımızda suç olarak tarif edilen fiilleride  işliyorlar. Bir defa bunu buradan bir kez daha kınadığımıda ifade etmek isterim. Koca koca vekiller mahkeme basar mı? Hakimi, savcıyı tehdit eder mi? Hukuk devleti buna rıza gösterir mi? Ben beklerdim ki Cumhuriyet Halk Partisi disiplin kurulu gerekli süreçleri başlatsın bu haksızlığı, hukuksuzluğu, keyfiliği yapanlar hakkında disiplin hükümlerini uygulasın ya da meclis grubu gereğini yapsın, ya da genel başkan düzeyinde bunlara karşı sizin yaptığınız haddini bilmezliktir, hukuk tanımazlıktır, hukuk devletini çiğnemektir. Ne demek hakime parmak sallamak, tehdit etmek, saldırmak bu kabul edilebilir mi?

BÜTÜN BUNLAR KENDİNİ VE HADDİNİ BİLMEMEZLİKTİR, KABUL EDİLEMEZ

Bütün bunların hepsini reddediyoruz.  Kabul edilemez şeylerdir. Kendini ve haddini bilmezlik olduğunu da buradan bir kez daha ifade etmek isterim. Tabi bu olaylar suç olarak tanımlandığı için Yalova Cumhuriyet Başsavcılığı konuyla ilgili tahkikat başlattı. Ancak milletvekilleri hakkında soruşturma yapma yetkisi Ankara Cumhuriyet Başsavcılığının uhdesinde olduğu için Yalova Cumhuriyet Başsavcılığı yetkisizlik kararı vererek dosyayı Ankara Cumhuriyet Başsavcılığına gönderdi. Bundan sonraki süreçte Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı yasaların emrettiği şekilde gereğine tevessül edecektir. Usulümüz açısından söylüyorum onların neler yapacağından bağımsız olarak.

TÜRK YARGISINA SALDIRI KARŞISINDA MECLİSİMİZ DUYARSIZ KALMAZ

Tabi vekil oldukları için dokunulmazlıkları bulunduğundan dolayı bir fezlekeye bağlayıp Adalet Bakanlığına bizde Cumhurbaşkanına gönderiyoruz. Cumhurbaşkanı da bunu Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanına gönderiyor. Meclis Başkanı da Anayasa Komisyonuna gönderiyor. Orada dokunulmazlığı kalkarsa Karma Komisyonda, Genel Kurul kalkması yönünde karar çıkarsa Genel Kurula geliyor. Genel Kurul da bunun değerlendirmesini yapıyor. Tabi Türk yargısına dönük bu aleni saldırı karşısında meclisimizin de duyarsız kalmayacağına ben yürekten inanıyorum. Bu sürecin sağlıklı bir şekilde işlemesi bakımından Meclisimizin de yargıya sahip çıkacağını umuyorum ve buradan da sahip çıkmaya davet ettiğimi ifade etmek isterim.

TÜRKİYE, UYUŞTURUCUYLA DÜNYADA EN ETKİN VE EN KARARLI MÜCADELEYİ YAPAN ÜLKEDİR

Tabii ben çok şaşırdım doğrusu. Yani Türkiye'nin cari açığını uyuşturucuyla kapattığını söylemek yani böyle bir iddia falan gibi değil. Çok inanarak söylüyor Sayın Genel Başkan baktığınızda. O zaman çıkıp bunu şöyle demesi lazım. Türkiye'nin cari açığı şudur. Uyuşturucu pazarında Türkiye şöyle aktif rol oynuyor. Devletin falan filan filan organları, uyuşturucu ticaretini yapıyor. İşte falan yere,  filan yere aktardılar. Oradan gelen paralar da bura. Oradan gelen para bütçeye aktardılar. Çıkıp bunu demesi lazım. Diyebilir mi? Diyemez. Çünkü Türkiye Cumhuriyeti Devleti uyuşturucuyla dünyada en etkin ve en kararlı mücadeleyi yapan bir ülkedir.

MİLLETİN GÖZÜNE BAKA BAKA TÜRKİYE’YE İFTİRA ETMİŞLERDİR

Sayın Kılıçdaroğlu resmen Türkiye Cumhuriyeti Devleti'ne ve hükümetine, kolluk güçlerine iftira etmektedir. Çok açık söylüyorum. Elinde belge varsa çık ortaya koy. Öyle kulaktan dolma kulağa üfürme, birilerinin laflarıyla ağzından çıkanı kulağı duymayacak cümleler kurmak bir ana muhalefetin başındaki genel başkana yakışmaz. Bende bilmiyorum kimler, kimler onlar? Hamburgercide konuştukları mı, yoksa tost yediklerimi bilemem ben onu. Ama sonuçta bunlar bir laf söylenirken bu lafın karşılığı nedir? Türkiye'de buna kim inanır? Devletin uyuşturucu ticaret yaptığını iddia etmek Türkiye'yi uluslararası alanda da mahkum edecek bir beyandır. Türkiye'nin aleyhine konuşuyor ve ihbar ediyor Türkiye’yi. Bir tane kişi çıkıp aklı başında kişi Türkiye Cumhuriyeti Devleti bunu yapıyor diyebilir mi? Diyemez. Bakın bazı ülkelerde uyuşturucuyla mücadeleyi baş edemediler. Legalleştirme yoluna giden ülkeler oldu. Ben şu anda cezaevlerinde tutuklu, hükümlü bulunanların üçte birinden fazlası uyuşturucudan içerideler

UYUŞTURCU SUÇUNUN İNFAZINI TERÖR SUÇU İLE AYNI HALE GETİRDİK

Benim elimde rakamlar da var. Bugün olur diye getirdim. Şu anda cezaevlerimizde 330 bin civarında tutuklu ve hükümlü bulunuyor. Bunun kesinleşmiş resmi rakama baktığınızda yaklaşık üçte birinden fazlasının uyuşturucudan tutuklu ve hükümlüler olduğunu görüyoruz. Tabii bunların cezaları çok yüksek. 2014 yılında biz yasalarımızı değiştirdik ve uyuşturucuya verilen cezaları alabildiğince arttırdığımız gibi infazı da terörün infazıyla eşit hale getirdik. Şu anda bir terör örgütü üyeliği ya da terör örgütü adına eylem yapan biri aldığı cezanın dörtte üçü infaz edilmedikçe iyi halde bulunmadıkça denetimli serbestliğe çıkıp şartla tahliyeden yararlanamıyor. Şu anda uyuşturucu nedeniyle içeride bulunan herkes aldığı cezanın dörtte üçünü içeride iyi halde geçirmediği sürece dışarı çıkma imkanı yok. İnfazı terörün infazıyla aynı hale getirdik. O yüzden arttı. Baktığınız zaman 2014’de bu rakamlar daha düşüktü. Rakamların büyük olmasının sebebi uyuşturucudaki efendim alanın artması değil. Şey uyuşturucunun çoğalması değil benim gördüğüm. Büyük olmasının sebeplerinden birisi bir, cezayı katladık. İki katına çıkarttık. İki, infazı terörle eşitledik. İmalat, ticaret, satış, terörist ile infaz açısından bir tutuluyor. Ceza açısından farklılıklar var.

HİÇBİR MUHALEFET, DEVLETİNİ UYUŞTURUCU İLE İFTİRA YOLUNA GİTMEMİŞTİR

Üç, etkin ve kararlı bir mücadeleyi devreye koyduk. Bu kadar kişiyi şu anda hükümlü, tutuklu. Bir de bunu yargılaması var, soruşturma aşamasında olanlar var. Onlar da bunun haricinde devlet böyle etkin, kararlı bir mücadele yapmamış olsa uyuşturucuyla ilgili bu kadar tutuklu ve hükümlü içeride olmayacağı gibi soruşturma ve kovuşturma aşamasında da binlerce uyuşturucuyla ilgili soruşturma ve kovuşturma olmazdı. Bunun çokluğu mücadelenin etkin ve kararlı yürütülmesiyle alakalıdır.  İşte yargıda hesabını verecek bunun. Bunu şimdi Kılıçdaroğlu çok net söylüyorum. A Haber'den de söylüyorum. Türk milletinin gözünün içine baka baka hem Türkiye Cumhuriyeti Devleti'ne hem aziz Türk milletine ve hükümetine hem de bizim uyuşturucuyla mücadele eden kolluk güçlerimize ve yargımıza çok net bir şekilde iftira etmiştir. Bunun başka bir izahı falan Yok. O zaman bu iftira etmediğini konu yargıya intikal ettiğinde ispat hakkı da var. Elinde bilgi, belge ne varsa ortaya koyması lazım. Çıkıp milletin gözünün içine baka baka demesi lazım ki uyuşturucuyu hükümet satıyor, kolluk satıyor, devlet satıyor, şöyle yapıyor, böyle yapıyor. Ortaya koyması lazım. Buradan hodri meydan diyor. İftira ata ata milleti lekelemek iddia ede ede iftira etmek büyük bir suçtur. Maalesef Türkiye'de bugün bu yapılıyor. Bazıları soru sorarak iftira ediyorlar. Bazıları iddia ederek iftira ediyorlar. Bazıları da hüküm cümlesi kurarak iftira ediyorlar. Ama sonuçta iddia etmek belki ceza hukuku açısından bakımından işte cezasız kalmakla sonuçlanabilir. Ama iftira etmek bizim hukukumuzda çok açık bir şekilde suçtur. Devleti ve organlarını aşağılamaktır bizim hukukumuzda suçtur. Bunlar kabul edilemez. Bugüne kadar cumhuriyet döneminde pek çok siyasi parti geldi geçti. Muhalefet değişti, iktidar değişti. Ama hiçbir muhalefet kendi ülkesini uyuşturucuyla cari açığı kapamak gibi bir iftirayı yaparak suçlama yoluna gitmemiştir. Biraz akıl, biraz izan. Ne var o zaman? Çık de ki benim elimde şunlar var. Elinde hiçbir şey yok. Lafla peynir gemisi yürütmeye çalışıyor. Bir milletin onuru haysiyeti o kadar kolay mı ayaklar altına alınır?

GÖRÜŞLERİNİ VE TUTUMLARINI ÖĞRENMEK İSTEDİK

Genel çerçevesini yapılacak çalışmanın gruplarla paylaştık. Kendilerinin görüşlerini ve tutumlarını öğrenmek istedik, önerilerini almak istedik. Onlara bir teklif metniyle de gitmedik. Somut bir metin yok, metin götürmedik. Çünkü etik bulmadık. Biz bir hazırlık yaptık ama bu hazırlığın nihai şeklini istedik ki parlamentoda grubu olan partilerimizin de önerilerini alarak şekillendirip nihai şeklini verdikten sonra Meclis'e sevk edelim. Büyük bir uzlaşmayı hazırlık aşamasında da dile getirelim. Görüşmeler sırasında Milliyetçi Hareket Partisi bu konuda desteğini çok açık bir şekilde ifade etti. Zaten biz hazırlıkları Cumhur İttifakı olarak Milliyetçi Hareket Partisi'yle beraber yaptık. Milliyetçi Hareket Partisinden Feti Yıldız Bey çalışmalara iştirak etti ve her aşamasında da Sayın Bahçeli'yi bilgilendirdiğini biliyorum. Dolayısıyla beraber bir hazırlığımız var. Ama dün de tekrar bir araya geldik, değerlendirdik. Onlar desteğini açıkça ifade ettiler.

AÇIK KAPI DA BIRAKTILAR AMA GENEL İTİBARİYLE DESTEK VERMEYECEKLERİNİ İFADE ETTİ

Cumhuriyet Halk Partisi Grup Başkan Vekili Sayın Altay, görüşme sonrası yaptığı açıklamada, biz hazırlık çalışmalarına katkı vermeyeceğiz diye ifade etti ve Anayasa değişikliğine de meclis seçimleri yakın olduğu için bu süre içerisinde sıcak bakmadıklarını da ifade etti. Ancak teklif son haliyle ortaya çıktıktan sonra partiyle Sayın genel başkanına yetkili organlarla bunu tekrar değerlendireceklerini de söylediler. Bir açık kapıda bıraktılar ama genel itibariyle Anayasa değişikliğine sıcak bakmadıklarını, hazırlıklara destek vermeyeceklerini açık açık ifade etti. Halkların Demokratik Partisi HDP, onlarla yaptığımız görüşmede de onlar başörtüsü konusunda zaten bizim tutumumuz net, biz bu konuda çok açık düşüncelere sahibiz,  o konuda desteklerinin olduğunu ifade ettiler. Aileyle ilgili kısımda bazı değerlendirmeler yaptılar. Orada da olumlu bir hava oldu ama referandum konusuna karşı olduklarını, temel hak ve hürriyetlerin referanduma gitmesi konusunda sıcak bakmadıklarını ifade ettiler. Ama ben olumlu bir hava gördüğümü ifade etmek isterim,

YETKİLİ KURULLARLA BU MESELEYİ KONUŞACAĞINI VADETTİLER

İyi Parti'de de hakeza, onlar da somut bir metin üzerinde konuşsak daha iyi olur ifadesinde bulundular, biz de neden somut bir teklif getirmediğimiz izah ettik hazırlıkları ve bu metnin çerçevesi üzerinde değerlendirmelerde bulunduk. Onlar da yetkili kurullarımızda biz bu konuyu götüreceğiz, görüşeceğiz. Oradan sonra da tutumumuzu ona göre belirleyeceğiz dediler. İyi Parti'de de bu konu hakkında karşıt bir duruşu en azından biz görmedik, yetkili kurullarla bu meseleyi konuşacağını ifade ettiler.

EVLİLİK BİRLİĞİNİN KADINLA ERKEK ARASINDA KURULACAĞINI ANAYASAMIZA KOYUYORUZ

Benim gördüğüm kadarıyla bu teklif parlamentoya geldiği takdirde CHP’nin tutumundan bağımsız söylüyorum. Diğer partilerle bir olumlu iklim oluşma ihtimalini yüksek gördüm. Başörtüsü ve diğer konular aile ile ilgili düzenleme de dahil çünkü bizim getirdiğimiz çerçeve içerisinde, onların da buna destek vermesi çok kuvvetle muhtemel. Çünkü getirdiğimiz şey itiraz edilecek bir şey değil. Evlilik birliğinin kimler arasında kurulduğunu açıkça Anayasaya koyan bir ifade. Yani buna Türkiye'de ne bir CHP’linin ne de başka birinin itirazı mümkün. Hemen hemen sokaktaki her bir insana sorsanız doğrusu da bu diyecektir.  Anayasa açıkça aile Türk toplumunun temelidir ifadesini kullanıyor. Biz burada evlilik birliğinin kimler arasında olacağına dair çok net tartışmasız bir hüküm getiriyoruz ve bu da sokakta her bir vatandaşımıza, hanede her bir aileye sorsanız doğrusu bu zaten böyle oluyor. Evlilik birliğinin kadınla erkek arasında kurulacağını çok net bir şekilde, tartışmadan uzak Anayasamıza koyuyoruz. Zaten bu yönde pek çok değişiklik yapılmış. Nerede bakıyorsunuz? Polonya yapmış, Macaristan yapmış, Bulgaristan yapmış, Meksika yapmış başka bazı ülkeler de yasalarında değişiklik yapmış. Aileyi tehlike, tehdit ve saldırı altında gören pek çok ülke, aileyi, toplumu, milleti ve gelecek nesli koruma altına almak için bu konuda anayasal düzeyde yasal düzeyde. Tedbirler aldığını görüyoruz. Türkiye'nin yaptığı da bu tedbirleri kendi ülkesinde almaktan ibarettir.

HAKSIZ BİRTAKIM UYGULAMALAR TÜRKİYE'NİN GÜNDEMİNE GELMESİN

Çerçeveyi gruplarla paylaştık. Buradan da aziz milletimizle paylaşmak isterim, temel hak ve hürriyetlerin kullanılması ile kamu ve özel kesim tarafından sunulan mal ve hizmetlerden yararlanılması hiçbir kadının başının açık ya da örtülü olması şartına bağlanamaz. Çok açık, net ifade ediyoruz. Diyoruz ki, temel hak ve hürriyetleri Türk vatandaşları özgürce kullanacak, kadınlar başı açık olsun, başı örtülü olsun. Bunların arasında hiçbir ayrım yapılamayacaktır. İkincisi, kamuya sunulan mal ve hizmetler var. Bunlar, temel hak ve hürriyetlerin dışında işte bir lokantada yemek yemeden tutun da yüzme havuzuna girmeye veyahut da bir tatil köyünde veya bir otele gitmeye kadar özel kesimin sunduğu hizmetler olduğu gibi kamu tarafından da sunulan hizmetler var. Vatandaşlar arasında, kadınlarımız arasında. Bu hizmetlerden yararlanma konusunda kamuda özel kesimde herhangi bir ayrımcılık yapamayacaktır. Yapması anayasal bir biçimde engellenmektedir. Hem yasama organı hem de yürütme organı Anayasa'nın sağlayacağı bu güvenceden hareketle vatandaşlarımızın özgürce sunulan mal ve hizmetlerden yararlanmasını kim engelliyorsa onun karşısında duracak. Tabii bunun karşısında da hukuki yaptırımlar da kendisini gösterecek. Mesela şu anda bizim Türk Ceza Kanunu'muzda ayrımcılık suçu var. Yaptırıma bağlı. Kamu hizmetlerine girmeyi engelleme suçu var. Daha doğrusu çalışmayı engelleme suçu var. Eğitim öğretim hakkını kullanmayı engelleme suçu var. Eğitim öğretim hakkını kullanmaya cebir veya şiddet ya da hukuka aykırı başka bir davranışla engellemeye kalkan kişiye 2 yıldan 5 yıla kadar şu anda yasalarımızda hapis cezası var. Çalışma hakkını engellemeye gene hukuk dışı bir davranış ya da cebir ve şiddet kullanarak yapıyorsa ona da aynı ceza var. Eğer yaşam tarzını kişinin zorla değiştirmeye kalkıyorsa veyahut da yaşam tarzına müdahale ediyorsa 1 yıldan 3 yıla kadar hapis cezası var. 2014'te hatırlarsanız biz yasayı değiştirmedik, yönetmelikleri değiştirdik ve uygulamada dedik ki, 'Artık bundan sonra bu ülkenin evlatları, kadınları arasında başı açık, başı örtülü ayrım olmayacak. Herkes özgürce bütün haklardan istifade edecek.' Ama Birileri çıkar bunu engellerse işte onun teminatları olarak 2014'te eğitim öğretim hakkını engelleme, çalışma hakkını engelleme ve ayrımcılığı müstakil bir suç haline getirdik ve Türk Ceza Kanunu'na koyduk. 2014'ten beri bunun müeyyidesi var. Tabii Anayasa'da da bu karşılığını bulunca şu anlama gelecektir, yarın çoğunluk değişti. Basit bir çoğunlukla yeniden başörtü yasağı, yeniden başı açık kadınlarımıza karşı haksız birtakım uygulamalar Türkiye'nin gündemine gelmesin. Çünkü Anayasa'yı değiştirmek referandumlu 360, referandumsuz 400 oyu gerektiriyor. Böyle bir çoğunluğu parlamentoda bulmak kolay değil. Dolayısıyla basit çoğunluklarla Türkiye'nin yıllarca acısını çektiği, bedel ödediği bir konunun yeniden Türkiye'nin önüne gelmesi mümkündür. Nitelikli çoğunlukla bu inanıyoruz ki Türkiye'nin gündeminden kalıcı bir şekilde çıkacaktır.

TEKLİF İLE İLGİLİ MUHTEMELEN ÖNÜMÜZDEKİ HAFTA SOMUT ADIM ATILACAK

Temel hak ve hürriyetlerin kullanılması ile kamu ve özel kesim tarafından sunulan mal ve hizmetlerden yararlanılması hiçbir kadının başı örtülü ya da açık olma şartına bağlanamaz.  Yani siz bir hak varsa 'Başını örtersen bundan yararlanacaksın. Yoksa ya da başını açarsan yararlanacaksın' diye bir kanun da çıkarılamaz, bu hüküm karşısında. Bir idari düzenleme de yapılamaz. Bir uygulama da yapılamaz ve buna aykırı bir mahkeme kararı da ortaya konamaz. Esasında hem başı açık olan kadınlarımızın başını açık bir şekilde yaşam tarzını şekillendirme hak ve hürriyeti hem de başını örten dini inancı sebebiyle başını örten veya herhangi bir kıyafet tercihinde bulunan kadınlarımızın bu din ve vicdan hürriyetini özgürce kullanması anayasal teminat altına alınmaktadır.  Dün partilerimizi ziyaret ettik. Görüşlerini aldık. Bu görüşlerden dönüşler yüz yüze oldu. Kimileri 'istişare sonucu açıklayacağız' dendi. Onları da değerlendireceğiz. Muhtemelen önümüzdeki hafta bu konuda somut bir adım atılacaktır.

BUNUN ZAMANLAMASI MECLİS'İN ÇALIŞMALARIYLA ALAKALI

Anayasa değişikliğinin referanduma gidebilmesi için en az 360 çoğunlukla kabul edilmesi lazım. Dün Sayın Cumhurbaşkanımız grupta açıkladı. Biz mümkün olan en büyük uzlaşmayla bunu mecliste yapmak istiyoruz. Esasında referanduma gitmeden büyük bir uzlaşmanın parlamento çatısı altında olması ve bununla birlikte Anayasa değişikliğinin gerçekleşmesinden yanayız diye çok net bir açıklaması oldu Sayın Cumhurbaşkanımızın. Ama diyelim ki 360 bulundu da, 400 bulunmadı. Referandumla karşı karşıya kaldı. Onu da dün çok açık bir biçimde ifade etti. Eğer Türkiye referandumla karşı karşıya kalırsa referandumla gitmekten de çekinmeyiz diye ifade etti. Zamanlaması, parlamentonun görüşme bağlıdır. Parlamentonun ne zaman kabul eder? Ona göre, çünkü bizim yasalarımıza göre Anayasa değişikliklerinin resmi gazetede yayınlanmasını takip eden 60’ıncı günden sonraki ilk pazar günü halk oylaması yapılır. Bunun zamanlaması tamamen Meclisin çalışmalarıyla alakalıdır.

ANAYASAL TEMİNAT BUNU SAĞLAYACAK

Şu anda Cumhur İttifakı olarak oyları 360'ı bulan bir çoğunluğa sahip değil. Yani referanduma gidecek bir çoğunluk Cumhur İttifakı'nda yok. Diğer partilerin katkısı olmadan bunun referanduma gitme ihtimali de matematiksel olarak gözükmüyor. Ama ben inanıyorum ki bu teklif, kamuoyunun gündeminden aleni olarak çıktıktan sonra partiler bu teklife destek verecekler ve bu Meclis'te bir uzlaşmayla çıkacaktır. Çünkü herkes artık bu konunun Türkiye'de sorun olmaktan çıktığını kabul ediyor. Tek endişe, 'Acaba yeniden sorun dönüşebilir mi? Dönüştürülebilir mi?' Kimse de yeniden dönüşmesini de dönüştürülebilmesini de istemiyor. Onun için de anayasal teminat bunu sağlayacak ve bu konuyu artık siyasetin de, Türk toplumunun da herkesin ve her kesimin de gündeminden çıkaracak yegane şeydir.

SEFERBERLİK RUHU VE ANLAYIŞI İÇERİSİNDE BU MESELENİN ÜSTESİNDEN GELEBİLİRİZ

Biz Hülya Şevvalci konusunu basından duyduk. Avukatlarının şikayeti olduğunu da duyduk. Hakimler ve Savcılar Kurulu bu şikayet üzerine inceleme ve soruşturma izni verdi. İlgililer hakkında disiplin hukuku çerçevesinde gerekli tahkikat yapılacaktır. Yani şu aşamada dosyanın içerisinde basına yansıyan kısımlar üzerinden bir değerlendirme yapmak doğru görmem, yargı yetkisiyle ilgili bir değerlendirmeyi demin söyledim, ben doğru görmem. Ama ortada cinayete kurban giden gencecik bir kadın var. Ve burada da bir takım ciddi iddialar var. Hakimler ve Savcılar Kurulu vazifesi gereği bu iddiaları araştıracaktır. İddiaların doğruluğu halinde de Anayasa ve yasalarımızın emrettiği kurallar neyse onu uygulayacaktır.

KADIN CİNAYETLERİ KONUSUNDA ZİHNİYET DEĞİŞİMİNE İHTİYAÇ OLDUĞU ÇOK AŞİKAR

Biz, kadın cinayetleri konusunda her zaman söylüyorum, çok ciddi tedbirler aldık. Yasalarımızı değiştirdik. Yönetmeliklerimizi değiştirdik, uygulamayı değiştirdik. Ama maalesef Türkiye'de zihniyeti değiştirmeyi başaramadık. Bu konuda büyük bir zihniyet değişimine ihtiyaç olduğu da çok aşikar. En son biliyorsunuz Bakanlığa geldikten sonra kısa bir süre içerisinde cinayetin muhatabı yani maktül kadın olması halinde katil kim olursa olsun en ağır ceza olan hukukumuzda ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasıyla cezalandırılmasını yasamıza koyduk. Şu anda kadına karşı cinayette Türkiye'de uygulanan en ağır ceza olan, ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası uygulanıyor. Ama buradan şunu söylemekte fayda görüyorum, konu yargıya gelene kadar kadın ya şiddete kurban oluyor, ya da cinayete kurban oluyor. Yargıya geldikten sonra cezanın caydırıcılığı üzerinden, bazıları bundan vazgeçebilir. Onun için ceza caydırıcı olsun. Biz de zaten öyle yaptık. Ve infazı da biz burada aynı şekilde daha nitelikli hale getirdik. Ama bir şeyi görmek lazım, bu konu yargıya geldiyse iş işten geçmiş demektir. Esasında yargıya gelmeden kadınlarımızı koruyan 'önleyici hukuk' dediğimiz bir mekanizmayı daha güçlü bir şekilde hayata geçirmemiz lazım. Bu, sadece kolluğun her yerde olup anında müdahale etmesiyle önlenebilecek bir iş mi? Değil. Milyonlarca insanın yanında kolluk bulunduramazsınız. Ama bunun için demin de söyledim, önce bir zihniyet değişikliğine bizim ihtiyacımız var. Ve herkesin aynı hassasiyeti yüksek düzeyde hem sahip olması hem de bu hassasiyetin gereğini yapmasına ihtiyacımız var. Seferberlik ruhu ve anlayışı içerisinde biz bu meselenin üstesinden ancak gelebiliriz. Bir kadına bir erkek kötü muamelede bulunuyorsa ona tanık olanların 'Aile içi biz karışmayalım. Bana ne.' demek yerine bu konuda 'Bu iş daha kötüye gidebilir. Biz karışalım. Bunu ilgililere, yetkililere haberdar edelim.' dediğinde herkes etrafında bu kötülüğe meyyal olan veya kötülüğü fiilen uygulayan, şiddet yapan daha başka şeyler yapanlarla ilgili hukuka sığınmayı ve hukuku haberdar edip, yetkilileri haberdar edip gereğini tevessül etmiş ve kendisini herkes vazifeli gördüğünde ben eminim ki bu şiddet ve başka kötü eğilimleri olanlara karşı en büyük müdafaayı biz böyle yaparız. Burada çok büyük görev düşüyor hepimize.


Ankara,Adalet Bakanlığı
KAYNAK: BELEDİYE365
Haber Kaynak : BELEDİYE365

18.2° / 3°