Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Vedat Bilgin, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın katılımıyla ATO Congresium'da düzenlenen Türkiye İşveren Sendikaları Konfederasyonu (TİSK) 28. Olağan Genel Kurulu'na katıldı.
Genel Kurul’da konuşma yapan Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, işçi-işveren kesimi arasındaki diyalogun güçlü olmadığı zaman sosyal huzursuzluk yaşanmasının kaçınılmaz olduğuna değinerek, “Çalışma hayatının bir tarafında işçiler diğer tarafında işverenler bulunmakta, devlet de her iki tarafın beklentilerini ve çıkarlarını gözeten bir konumda bu denklemde yerini almaktadır. Geçmişte sosyal barışı tehdit eden gerilimlerin yol açtığı sıkıntıları epeyce yaşamış bir ülkeyiz. Kuruluş amaçlarının dışına çıkarak ideolojik kavgaların bayraktarlığını yapan tarafların çekişmelerinin ülkemize ağır maliyetleri olmuştur. Bunun için biz iktidara geldiğimiz günden beri ülkenin ve milletin çıkarlarını en üstte tutarak tüm kesimlerin hassasiyetlerini dikkate alan politikalar geliştirmeye ve uygulamaya özen gösterdik. Çalışma hayatını tüm taraflarıyla dinledik, adaleti ve hakkaniyeti asla elden bırakmadan orta yolu bulmaya, sorunlara sürdürülebilir çözümler bulmaya gayret gösterdik. Tıpkı çalışanlarımız gibi işverenlerimiz de bunun en yakın şahitleridir. TİSK, temsil ettiği işverenlerin milli gelirimize, ihracatımıza, istihdamımıza katkılarıyla bu tabloda kritik bir konuma sahiptir. Son dönemde asgari ücret tespitinden vergi dilimlerinin belirlenmesine kadar her an işverenlerimizle yakın mesai yaptık, anlayış birliği içinde hareket ettik. TİSK’in sadece rapor yayınlayan, demeç veren bir kuruluş olmanın ötesine geçerek ülkenin ve milletin sıkıntılarının çözümünde fiilen görev alması bu sürecin en önemli sebebidir” ifadelerini kullandı.
Ülke içinde ve ülke dışında pek çok kurumdaki temsil gücünü yapıcı bir anlayışla kullanan TİSK'in yükselen itibarından memnuniyet duyduklarını kaydeden Erdoğan, "Niyet halis olduğunda, yapıcı bir yaklaşım benimsendiğinde çalışma hayatımızda çözülemeyecek hiçbir sorun olmadığını hep birlikte gördük, yaşadık. İnşallah önümüzdeki dönemde de aynı anlayışla beraberce ülkemize daha büyük ve tarihi hizmetler kazandırmayı sürdüreceğiz" diye konuştu.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, son 20 yılda gerçekleştirdikleri ‘asırlara bedel’ demokrasi ve kalkınma atılımlarının, hayatın her alanı gibi ekonomide de tarihi dönüşümlere yol açtığına vurgu yaparak, şöyle devam etti:
"Türkiye'nin, ekonominin tüm alanlarındaki ölçeği, küresel rekabet gücünün bir ifadesi olarak fevkalade yükselmiş, büyümüştür. Makroekonomik göstergeleri, ülkemizin hangi alanlarda 3 kat, 5 kat, 10 kat büyüdüğünü sizler zaten yakından takip ediyorsunuz. Burada dikkat çekmek istediğim husus, Türkiye'nin bilhassa son 10 yılda maruz kaldığı siyasi ve ekonomik engellemelere, tuzaklara, saldırılara rağmen bölgesel ve küresel liderlik seviyesine ulaşmasıdır.
Asıl hedeflerimize yönelmek için daha büyük atılımlar yapmaya hazırlandığımız bir dönemde ardı ardına yaşadığımız hadiselerin hepsinin de gerisinde ülkemizi belirli bir çizginin altında tutma niyeti vardır. Cumhuriyet tarihi boyunca defalarca tecrübe ettiğimiz bu senaryo, milletimizle birlikte verdiğimiz kararlı mücadele sayesinde ilk defa işe yaramamış, çeyrek asır geriye gidişimizle sonuçlanmamıştır. Bu süreçte elbette bedeller ödedik, kayıplar da verdik. En basitinden dünya milli gelir sıralamasında bugün bulunduğumuz yerin 2 kat üzerinde bir yere ulaşabilecekken biraz daha sabretmek mecburiyetinde kaldık. Gerçi milli gelirin satın alma paritesine göre hesabında 11. sıraya yükseldik. Ama biz bunu yeterli görmüyoruz."
“Türkiye’yi Dünyanın En Büyük İlk 10 Ekonomisi Arasına Çıkaracağımızdan Kimsenin Şüphesi Olmasın”
Ekonomi programını başarıya ulaştırarak, küresel krizleri fırsata dönüştürerek ve hep birlikte daha çok çalışarak, Türkiye'yi dünyanın en büyük ilk 10 ekonomisi arasına çıkartacaklarının altını çizen Cumhurbaşkanı Erdoğan, "Bundan kimsenin şüphesi olmasın. İş dünyamız da vatandaşlarımız da müsterih olsunlar" dedi.
Doğu ve Güneydoğu'da 20 yıl öncesinde terör nedeniyle yatırım yapılamadığını anımsatan Erdoğan, şu anda bu bölgelerde yatırımların devam ettiğini, bununla beraber istihdamın, üretimin ve ihracatın arttığını, cari fazla yoluyla büyümenin başladığını dile getirdi.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, Türkiye'nin, dünyada büyüyen ülkeler sıralamasında ilk 3-5 arasında yerini aldığına dikkati çekerek, şunları paylaştı:
"Ama kimse Türkiye'nin bu büyümesine bakmıyor. Hala onlar başka yerlerde geziyor. Biz ise ülkemizin asırlık demokrasi ve kalkınma hikayesindeki kısır döngüyü kırmayı hamdolsun başardık. Artık siyasette, ekonomide, diplomatik ve askeri stratejilerinde kendi kararlarını veren, kendi altyapısını oluşturan, kendi hedeflerini belirleyen bir Türkiye var. Bizim kaderimiz artık birilerinin elinde değil. Artık kaderimizi milletimizin kendisi belirliyor."
“Ortalamayı Yukarıya Doğru Taşıyan Bir Asgari Ücret Politikası İzliyoruz"
Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Vedat Bilgin, bir ülkede işveren sendikasının 60. kuruluş yılını kutlamasının son derece önemli olduğuna dikkat çekerek, Türkiye gibi sanayileşme tarihi kısa olan bir ülke için 60 yılın az olmadığını söyledi.
Bakan Bilgin, işçi ve işveren sendikalarını birlikte ele almak gerektiğini ifade ederek, şunları kaydetti:
"İşverenler TİSK'i kurduğu zaman, onların karşısında üretim sürecinin diğer vazgeçilmezi emeği görüyoruz. TÜRK-İŞ var. HAK-İŞ var, DİSK var. İşçi ve işveren sendikaları günümüzün kurumsal işletme yapısı içerisinde fevkalade önemli bir barışı tesis eden kurumlardır. Nedir bu barış? Sosyal barış. Sosyal barış, bir mücadelenin sonunda inşa edilir. Dolayısıyla sosyal barışı inşa eden bir taraf olarak TİSK'i, diğer taraf olarak da emeği yani işçi sendikalarımızı eşit eksende görüyoruz. Sosyal devlet, bu iki kuruluşu birlikte ele alan, bu iki kuruluş arasındaki mevzuatı düzenleyen ve sosyal politikaları geliştiren bir yerdedir. Sayın Cumhurbaşkanı'mızın öncülüğünde geçen yıl uyguladığımız asgari ücret politikası fevkalade önemlidir. 'Asgari ücret temel ücret oldu' diye bir eleştiri var. Bu bilgisizliğe dayanan bir eleştiri. Asgari ücretli oranı şu anda yüzde 37. Asgari ücretin şöyle bir etkisi var. Biz asgari ücreti artırdığımız zaman reel ücretler de yeniden ayarlanıyor. Dolayısıyla ortalamayı yukarıya doğru taşıyan bir asgari ücret politikasını izlediğimizi belirtmek isterim."
İşçi ve işverenler arasındaki işbirliğinin Türkiye'nin demokratikleşmesiyle paralel seyreden bir durum olduğuna işaret eden Bilgin, Türkiye demoratikleştikçe özgür sendikacılık, özgür sendikal mücadele, emek mücadelesi, işçi ve işveren arasındaki barışın gerçek temelleri üzerine kurulabileceğine vurgu yaptı.
“Türkiye'nin Başarması Gereken Şey, Sendikalarımız, Çalışanlarımız Ve İşverenlerimizle Sosyal Barışı İnşa Ederek Geleceğe Yürümektir”
Türkiye'nin demokratikleşme sürecinde başkanlık sisteminin tarihi bir adım olduğunu bu açıdan bakıldığında görülebileceğini söyleyen Bilgin, "Artık Türkiye'yi tehdit eden hiçbir vesayet unsuru kalmamıştır. Türkiye'nin başarması gereken şey, dışardan gelen saldırılara karşı milli birliği güçlendirerek, sendikalarımız, çalışanlarımız ve işverenlerimizle toplumsal ve sosyal barışı inşa ederek geleceğe yürümektir" şeklinde konuştu.
“Pandeminin En Sert Geçtiği Dönemde, Çalışanlarımıza Doğrudan 5 Milyar Lira Nakdi Destek Sağladık”
Türkiye İşveren Sendikaları Konfederasyonu (TİSK) Yönetim Kurulu Başkanı Özgür Burak Akkol da çalışma hayatına kazandırdıkları önemli hususlara işaret ederek, şöyle konuştu:
"Birincisi, salgın döneminde kısa çalışma uygulamasını devletimizin liderliğinde hep beraber hayata geçirdik. Devletimiz, işçimiz ve işverenimiz için gerekeni yaptı. Biz de kanunen zorunlu olmasa da, örnek işverenler olarak, 'Devletimizin verdiği kısa çalışma ödeneğinin üzerini tamamlayalım.' dedik. Çalışanlarımız, fabrikalarımız ve iş yerlerimiz kapalıyken evde de olsa tam maaş aldı. TİSK camiası dışında da uygulamayı teşvik etmek için devletimiz ile birlikte çalıştık, bunu kamuoyuyla da paylaştık. Pandeminin en sert geçtiği dönemde, çalışanlarımıza doğrudan 5 milyar lira nakdi destek sağladık. Dünya genelinde milyonlarca insan işini kaybetmişken ülkemizde işten çıkış yasağı tüm tarafların mutabakatı ile getirildi. İşletmelerimizde huzur vardı. Geçmişi bazen hızlı unutuyoruz. Ama 2-2,5 yıl önce bir kaos ortamı vardı dünyada. Bizim işletmelerimiz çalıştı, işçilerimiz memnun oldu, tam maaş aldı. Sendikalarımız memnun oldu. Hep söylediğim gibi tüm tarafların kazandığı bir uygulama hayata geçti. Hafızalarımız bizi sık sık yanıltıyor ama böylesine zorlu bir dönemden hasarsız geçtik. Bu dönemde de bizi dinleyen, gerekli desteği bizlerden esirgemeyen Sayın Cumhurbaşkanımıza ve sayın bakanlarımıza ayrı ayrı şükranlarımı sunuyorum."
“Asgari Ücretten Vergi Almayan Avrupa'daki Sadece 2 Ülkeden Biri Türkiye’dir”
Akkol, yılbaşında asgari ücrette tarihi bir mutabakata imza attıklarını ve asgari ücretten artık vergi alınmadığı hatırlatarak, asgari ücretten vergi almayan Avrupa'daki sadece 2 ülkeden birinin Türkiye olduğunu söyledi.
30-40 yılın hayalinin devlet, işçi konfederasyonları ve TİSK'in ortak bilinciyle gerçeğe dönüştürüldüğünü ifade eden Akkol, 6 ay sonra yine 3'lü mutabakatla çalışanların emeğini enflasyona karşı koruduklarını belirterek, “Bunun devamı için elimizi taşın altına koymaya hazırız. Ayrıca her zaman ifade ediyoruz. Asgari ücret taban ücrettir. Makul olması gerekir. İmkanı ve gücü olan işverenlerimizi, bunun üzerinde ücretler vermeye de teşvik ediyoruz. Sizin huzurunuzda bunu bir kez daha söylüyorum" dedi.
En önem verdikleri ve çözmek için sonuna kadar çaba gösterdikleri konulardan birinin çalışma hayatındaki kutuplaşma olduğunun altını çizen Akkol, devlet, işçi ve işverenin ayrı olduğu bir algıyı keskinleştiren söylem ve aksiyonların halen bulunduğuna dikkati çekti.
“Biz Ayrı Gemilerde Değiliz”
TİSK olarak, bu ayrıma inanmadıklarını kaydeden Akkol, konuşmasına şöyle devam etti:
"Devlet bizim devletimiz, işçi bizim işçimiz, girişimci bizim girişimcimiz. 4 yıldır, kamu, işçi ve işveren temsilcilerini bir araya getirdiğimiz Ortak Paylaşım Forumu'nda, sosyal diyaloğu burada tekrar tesis ettiğimizi memnuniyetle görüyoruz. Burada halen gidecek yolumuz var. Ancak 3-4 yıl öncesine göre çok daha iyi bir yerde olduğumuzu da ifade etmek istiyorum. Biz ayrı gemilerde değiliz. Farklı düşündüğümüz konular var ve olacak da bundan sonra ama üçlü sac ayağı dediğimiz, devlet, işçi ve işverenlerin bir araya geldiği her konu, imkansızı başardığımız, herkesin kazandığı sonuçlar doğurdu. Bu yaklaşım yurt dışı temsilimizde de karşılık buluyor. Yine somut bir örnek vereyim. Kamu, işçi, işveren yapıcı ilişkilerinin tesis edilmesi sonucunda, ülkemiz 2 yıldır Uluslararası Çalışma Örgütünün gri derler, kara derler bu listesinde yer almıyor. İşçi, işvereni şikayet etmiyor, işveren, işçiyi şikayet etmiyor, devlet arkamızda. Bu da bizim için önemli bir gurur."
Yeni dönem vizyonu ve taahhütleri kapsamında, TİSK'in yarına da yeni hedeflerle hazır olduğu belirten Akkol, şunları kaydetti:
"İlk odağımız, işimiz için, işimizin devamı için. Yeni iş modelleriyle istihdamı artırmak ve devletimizin kayıt dışı ile mücadelesine destek olmak ana hedefimiz olacak. İkinci odağımız, çalışanlarımız için. İş sağlığı ve güvenliği hep ilk ve en öncelikli konumuz olarak kalmaya devam edecek. Üçüncü odağımız ise sürdürülebilirlik için. Çalışma hayatını, dijital ve yeşil dönüşümü birlikte ele alan ikiz dönüşüme hazırlayacağız. Tüm bu hedeflerin temeli, küresel boyutta daha güçlü, daha rekabetçi bir Türkiye yaratmak."